30 May 2007

En yüksek dağlara tırmanan, bütün bu dramlara ve dram ciddiyetine güler.

Cesur, kaygısız, dalga geçen ve zorlu, "hikmet" bizim böyle olmamızı ister.

Hikmet bir dişidir ve sürekli zafer kazananı sever.

Bana diyorsunuz ki: "Hayatı sürüklemek güçtür".

Fakat tan ağarırken gelen gururunuz ve akşamki teslimiyetiniz neye yarar?

Hayatı sürüklemek güçtür.

Öyleyse pek nazlanmayın.

Biz hepimiz dayanıklı erkek ve dişi eşekleriz.

Vücudunun üzerinde bir damla çiğ var diye titreyen bir gül goncasıyla ortaklaşa neyimiz var?

Gerçekten, hayatı severiz.

Fakat yaşamaya değil sevmeye alıştığımız için.



Freidrich Nietzsche

YAŞAM

Yaşamın adil olmadığını anlaması için kişinin yeterince büyümesi gerekir.

Yalnızca içinde bulunduğumuz durumda yapabileceğimizin en iyisini yapmamız gerekiyor

Stephen HAWKİNG

KADINLAR


Bir şey ne kadar soylu ve mükemmel ise onun olgunluğa erişmesi de o kadar geç ve yavaştır.
Erkek akli melekesinin ve ruhi kabiliyetlerin olgunluğuna yirmi sekizinden önce nadiren ulaşır, kadınlar ise henüz on sekiz yaşlarında.

Fakat kadınların durumunda bu çok zayıf ve dar sınırlar dahilinde gerçekleşir.

Bu sebepten ötürüdür ki kadınlar bütün hayatları boyunca çocuk kalırlar, çünkü her zaman içinde bulundukları ana sıkı sıkıya bağlı kalarak sadece kendilerine en yakın olanı, olmak üzere olanı görürler.
Gerçek yerine bir şeyin görünüşüne teslim olurlar ve en önemli işlere karşı önemsiz şeyleri tercih ederler...

Her ne kadar tersi iddia edilse de aşk cinsellikle yakından ilgilidir.
İnsanın kendisinde bulunmayan şeye çekilmesi: erkeğin letafet ve doğurganlığa, kadının kuvvet ve cesarete
İnsan türünün ve genel olarak canlıların karşı cins ile ilişkisinde -bilinçli veya bilinçsiz- doğacak çocuğun menfaatlerini baz alarak hareket eder.
Mesela çok güzel de olsa aptal bir kadın bize çekici gelmez.
Çünkü doğuracağı-yetiştireceği çocuk açısından bakarız ona.
Ondan çocuk sahibi olmayı düşünmesek de "Doğacak çocuk" olgusu cinsel bilinçaltını domine eder.

Arthur Schopenhauer

15 May 2007

BAKIŞ AÇISI - Robert de Vincenzo

Golfün Arjantinli yıldızı, Robert de Vincenzo, birincilik aldığı bir turnuva sonrası, arabasına yürürken yanına bir kadın yanaşır.
Kadın başarısını kutladıktan sonra, ona çocuğunun çok hasta ve ölmek üzere olduğunu ve paraya ihtiyacı olduğunu anlatır.
Bu öykü başarılı golfçüyü derinden etkiler ve turnuvadan kazandığı paranın bir miktarını bu çaresiz kadına uzatır.
Çeki eline sıkıştırırken de ona, "Umarım bebeğinin iyi günleri için harcarsın" der.
Ertesi hafta, kulüpte öğle yemeği yerken, bir görevli yanına gelir;
- Otoparktaki görevli çocuklar bana geçen hafta turnuvayı kazandıktan sonra yanına bir kadının geldiğini ve onunla konuştuğunu söylediler.
De Vincenzo, "evet" anlamında başını sallar.
- Sana bir haberim var. O kadın bir sahtekardır. Üstelik hasta bir çocuğu da yok.
-Yani ortada ölümü bekleyen bir bebek yok mu?
-Hayır, yok.
-İşte bu, bu hafta duyduğum en iyi haber!!!

"AYNI PENCEREDEN DIŞARI BAKAN İKİ ADAMDAN BİRİ, SOKAKTAKİ ÇAMURU, DİĞERİ İSE GÖKTEKİ YILDIZLARI GÖRÜR... " Frederick Langbridge

LAO TZU' NUN HİKAYESİ

Öykü ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer.. Lao Tzu bu öyküyü çok sever, sık sık anlatırmış
Köyde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir.. Ama kral bile onu kıskanırmış... Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki..
Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış...
- "Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı" dermiş hep..."
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarın başına toplanmış...
- "Seni ihtiyar bunak... Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler..
İhtiyar : - "Karar vermek için acele etmeyin" demiş... Sadece "At kayıp" deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz... Çünkü bu olay henüz bir başlangıç... Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.."
Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takip getirmiş.
Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..
- "Babalık" demişler.. "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var.."
- "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz" demiş ihtiyar.. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç..Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?.."
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden "Bu herif sahiden aptal" diye geçirmişler.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmisler ihtiyara...
- "Bir kez daha haklı çıktın" demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler..
İhtiyar : - "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz" diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu... Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış.Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çagırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş....
Köylüler, gene ihtiyara gelmişler. "Gene haklı olduğun kanıtlandı" demişler. "Oğlunun bacağı kırık,ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, Şansmış meğer.."
- "Siz erken karar vermeye devam edin" demiş, ihtiyar. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor."
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış, etrafına anlattığında:
- "Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Akıl insanı daima karara zorlar ve gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."