30 Ara 2007

Bağlanmayacaksın


Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.

"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.

Demeyeceksin işte.

Yaşarsın çünkü.

Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

Çok sevmeyeceksin mesela.

O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin onu sevdiğinden.

Çok sevmezsen, çok acımazsın.

Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.

Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.

Senin değillermiş gibi davranacaksın.

Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.

Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.

Çok eşyan olmayacak mesela evinde.

Paldır küldür yürüyebileceksin.

İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,

Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.

Gökyüzünü sahipleneceksin,

Güneşi, ayı, yıldızları...

Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.

"O benim." diyeceksin.

Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin...

Mesela gökkuşağı senin olacak.

İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.

Mesela turuncuya, yada pembeye.

Ya da cennete ait olacaksın.

Çok sahiplenmeden,

Çok ait olmadan yaşayacaksın.

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,

Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.

İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...


Can YÜCEL

Bekleyiş


...Altı kadın vardı demir kapının önünde
ve demir kapının ardında beş yüz erkek vardı efendim;
altı kadından biri sen değildin, ama
beş yüz erkekten biri bendim...


Nazım HİKMET RAN

22 Ara 2007

...

Gelsene dedim Ona
Kalsana dedim Ona
Gülsene dedim Ona
Geldi / Kaldı / Güldü
ÖLDÜ...

18 Ara 2007

KORKU...

İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi birşey vermedigi için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.


William Shakespeare

13 Ara 2007

...Saman Sarısı

...ayrılık masanın üstündeydi kahve bardağınla limonatamın arasında
onu oraya sen koydun
bir taş kuyunun dibindeki suydu
bakıyorum eğilip
bir koca kişi gülümsüyor bir buluta belli belirsiz
sesleniyorum
seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları
ayrılık masanın üstündeydi cıgara paketinde
gözlüklü garson getirdi onu ama sen ısmarladın
kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senin
cıgaranın ucunda senin
ve hoşça kal demeğe hazır olan avucunda
ayrılık masanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi
aklından geçenlerdeydi ayrılık
benden gizlediklerinde gizlemediklerinde
ayrılık rahatlığındaydı senin
senin güvenindeydi bana
büyük korkundaydı ayrılık
birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın
oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin
ayrılık bunu farketmeyişindeydi senin
ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden ağırlığı yoktu tüy gibiydi diyemem
tüyün de ağırlığı var ayrılığın ağırlığı yoktu ama kendisi vardı...

6 Ara 2007

SEVGİLERDE...

Sevgileri yarınlara bıraktık
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarımız bizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Biz böyle olsun istemezdik)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbimizi dolduran duygular kalbimizde kaldı.
Biz geniş zamanlar umuyorduk
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk geçeceği aklımıza gelmezdi.
Gizli bahçemizde açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az bulduk
Ya da vakit olmadı ...

Ben Seni Sevdim mi?

Ben seni sevdim mi? Sevdim, ki hem de nasıl
Tuttum, ta içime oturttum seni
Aldım, okşadım saçlarını, öptüm
İçtim yudum yudum güzelliğini

Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette
Bendeydi özlemlerin en korkuncu
Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan,
Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu

Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu
Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim
Biri vardı ağlayan gecelerce
Biri vardı sana tutkun; o bendim

Ben seni sevdim mi? Sevdim.
En büyük en solmayan güller açtı içimde
Ömrümü değerli yapan bir şeydin sen benim
Geç kalmış gençliğimde

Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya
Bir çizgiye vardım seninle beraber
Ve bir gün orada yitirdim seni
Ben seni sevdim mi? Sevdim....

3 Ara 2007

Son Söz

...Kendine dikkat et. Büyürken, yanlışların yerine doğruları koymak istediğinde şunu anımsa:

Yapılacak ilk devrim, insanin kendi içinde yapacağıdır, evet ilk ve en önemli devrim budur.

İnsan kendi hakkında bir düşünceye sahip değilken, bir düşünce uğruna savaşmak, yapılabilecek en tehlikeli şeylerden biridir.

Yolunu yitirdiğini, şaşırdığını hissettiğin zaman ağaçları düşün, onların büyüme biçimini anımsa.

Unutma ki yaprağı gür ama kökü zayıf bir ağaç ilk güçlü rüzgarda devrilir.

Oysa kökü güçlü ve az yapraklı ağaçta can suyu bin güçlükle dolaşır. Kökler ve yapraklar aynı ölçüde gelişmelidir, olayların içinde ve üzerinde olmalısın, ancak böyle gölge ve sığınak sunabilir, ancak doğru mevsimde çiçekler ve meyvelerle donanabilirsin.

Ve sonra, önünde pek çok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilmediğin zaman, herhangi birine, öylece girme, otur ve bekle. Dünyaya geldiğin gün nasıl güvenli ve derin derin soluk aldıysan, öyle soluk al.

Hiç bir şeyin senin dikkatini dağıtmasına izin verme, bekle ve gene bekle.

Dur, sessizce dur ve yüreğini dinle. Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git...""

Her zaman nerde yanlış yapıyoruz biliyormusunuz?

Yaşamın değişmez olduğunu zannediyoruz.

Hayatımızın, isteklerimiz doğrultusunda "trenin ray değiştirmeden yol alması gibi" süreceğini zannediyoruz.

Oysa kader denilen şey, hayal ettiğimizin ötesinde çok daha farklı şekillerde karşımıza çıkabiliyor.

Bazen çok sevdiğimiz birinin kaybı, bazen işlerimizin ters gitmesi, bazen hiç beklemediğimiz anda yakalandığımız bir hastalık, bizi umutsuzluğa sürükleyebilir.

Tüm umutlarımızı yitirdiğimiz bir anda, uzanan bir yardım eli, çakan bir şimşek kadar etkili olabiliyor yaşamımızda.

Yada hayatımızın ray değiştirdiğini hissettiğimiz bir anda, tek başımıza mücadele etmek zorunda kalabiliyoruz yaşamla...

Kararsız kalırız, ne yapacağımızı bilemeyiz.

Yanlızlığın soğukluğunu, çaresizliği hissederiz.

İnsanın yaşamında karşılaştığı ender durumlardan biridir bu.

Böylesi umutsuzluk içindeyken yapabileceğimiz tek şey, beklemek..

Yüreğimizin bizimle konuşmasını beklemek...

Daha sonra da, yüreğimizin söylediği yere gitmek..

"Ne insanlar varki yürür hayat patikalarından geçer izsiz
Ne insanlarda vardır ki dokunsa su birikintisine bırakır bir deniz...
Yürü, bildiğin ,yüreğinin götürdüğü yolda yürü
Yol ki bu en güzel olanıdır."

2 Ara 2007

Biraz Eğil

Bu yaz Latince kursuna gitme, beni incele.
Seneye uçarsın planorle.
Bu yaz boşluğu benim cinnetimde dene...
Sana cağdışı bir romantizm getirdim, ilkel bir soyutlama...
İşletme tezini sonra verirsin, bu yıkımıkaçırma...
Hırslarını yatıştır bir süre için...
Biraz eğil, nefesimi dinle, hiç olmazsa, uzülüyormuş gibi yap...
Yeniden dönersin eski hayatına, biraz saygı duy, biraz zaman kaybet...
Bak beni nasıl zehirleyecek, içinde taşıdığını bile farketmediğin o aşk...
Küçümseme, deneyimdir ; soranlara anlatırsın
Senin için bu yenilgi, bu dağılıp parçalanma...
Bu yaz Latince kursuna gitme, beni incele...

Cezmi Ersöz

Sevgisi Soğurken...

Usul usul azalıyordu sevgisi, kalbi soğuyordu...
Aynı masada, yanyana oturuyorduk, ellerinden tutuyordum...
Akıntıya kapılmış bir çiçek gibi bilmediğim, bilmediği uzaklıklara doğru gidiyordu...
Öyle acı çekiyordu ki sevgisinin azalmasından...
Seni artık özlemiyorum, eskisi gibi içimi acıtmıyorsun, bu benim için ne büyük acı biliyor musun, derken sesi titriyordu.
Dalından kopmuş bir çiçek gibi unutulmuş denizinde usul usul sürükleniyordu...
Sevgimiz yurtsuz kalmıştı şimdi...
Can çekişen bir hastayı ölümüne hazırlar gibi, nefesimi tutmuş saçını okşuyordum durmadan...
Sevgisi, yaralanmış çocukluğumuzu ve dünyayı değiştirmeye yetmemişti.
Hayal kanatları yanmış sevgisini öksüz kalan sevgime kattım.
Sevgisi biterken gözlerine son bir kere baktım.
İnanmıştı çektiğim ızdıraba...
Son anda sarıldı bana: Hadi, sen de benimle gel, birlikte karışalım kayboluşa, dedi.
Yapamam, dedim, istesem de yapamam.
Bu sevginin ömrünü beklemeliyim...
Bu sevginin beni götürdüğü yere kadar gitmeliyim...
İçimde sırrın, kimseye benzemezliğin sızısı, yarım kalan yolculuğun aşk yüzlü çocuğu var...
Sevgisi soğurken son tesellisi, son umudu bu olmuştu

1 Ara 2007

HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENiN !

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin. İki ucu keskin bıçaktır bu işin...

Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman...

Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.

Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.

Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta.

Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?

Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zaman ki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana...

Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası...

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir. "Yürek sesi ne?" bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu...

Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Nazım Hikmet RAN